26 Ocak 2015 Pazartesi

ErkekusKezbanus Canlısı

Toplumumuzda bazı erkekuskezbanuslar var; sosyal medyada kız arksdaşının gayet tırnak içinde ahlaklı fotoğraflarını beğenme lüksünde bulunmaz ama götünü başını açan yine tırnak içinde ahlaksız fotoğraflarını ağzından salyaları akarak beğenir ve ardından "-vay be hatuna bak böyle hatunlar da var öldürsün bu beni sesimi çıkarmam" vb. şeklinde abaza tepkilerini ortaya koyarlar.Bu kızların IQ seviyesinin de düşük olması erkekusların zerre umrunda olmaz.Yeter ki açsın, kuralları aşsın. Aynı ilgiyi göremez sevgilim dediği erkekus kurbanı kızımız.Fakat aynı şekilde tırnak içinde ahlaksızca orasını burasını açsa marjinal takılıp aykırı stil yaratsa, hatta bunun çok çok azını yapıp ufak bir dekolte edinse sevgilisi olan erkekus onun hunharca ağzına sıçar ve namusuna demediğini bırakmamakla birlikte yapıştırır kaşar damgasını kaldır onu der.Hep beğendiği tipler farklıdır hatta hallenirken o avangard tipleri hayal ederler ama sevgilileri öyle olmayı bırak makyaj dahi yapmamalıdır. 
 Bir de diğer bir durumda mesela yabancı uyruklu bir kızımız ne aykırılık yaparsa mübahtır yine bizim erkekusların salyaları akar nefesleri diaframdan akseder hormon saldırısı eşliğinde.Ama memleketimizden bir kızımız yaptığında özenti,namussuz, geniş vs. sıfatları ile karşı karşıya kalır.Ya da erkekusların ve yüce toplumumuzun bu bakış açısı sebebi ile tarzını ortaya koyamayan kızımız yine aynı erkekuslarımız tarafından kezban, bakımsız vb. sıfatlara mâruz kalırlar.Cinsel anlamda da bu geçerlidir.Halbuki o erkekus için en büyük emeği harcayan, onun istediği şekilde yaşamaya çalışan, ona sadık kalan, onun yüzünden kısıtlanan güzelliğini ortaya koyamayan fakat hakettiği ilgiyi yabancı hatunlar veya parantez içinde diğer hatunlar kadar göremeyen kızlarımızdır kezbanuslarımız.Erkekuslarımızın dönüp dolaşıp geldiği kürkçü dükkanı ve evlenirken (ne hakla ve bencillikle) mumla aradıkları hatunlardır o kezbanuslar.Tabii evlendikten sonra da "diğer hatunları" salyalar eşliğinde övmeye ve kendi eşlerini kezbanus olarak değerlendirmeyi bir bok zannetmeye devam ederler erkekuslar.Aslında olan; onların erkek kezban olduğudur.Çünkü kezbanuslar da aynı mantıkla hareket etseler erkekuslarımızın dönüp önce bir aynaya bakmaları ve toprağımızın kadınlarını eleştirirken toplum örf-adet, cahillik, gelenek,düzen,  ataerkillik,yetişme tarzını dikkate alması, sonra  dönüp aynaya tekrar tekrar bakması, sebebiyetlerde kendi tavrının etkisini incelemesi gereğini algılaması  kaçınılmaz olurdu.Ama ne yazık ki biz kezbanuslar erkekuslarımıza toz kondurmayıp baş tacı ettiğimiz sebepten; gerçekleri hiç bir zaman görememeleri ve erkekusyobazuskezbanus olarak at gözlüğü ile salya akıtarak yaşamlarını yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı iklimlerde dişisini aramak için abazanusluklar yapmaya devam etmeleri değişmez bir tabu olarak devam edecektir.İyi akşamlar. Ben erkekuskezbanus toplumundan Mehtap.

14 Ocak 2015 Çarşamba

Sokak Sanatı -Kadıköy Yeldeğirmeni

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Mural-İst festivali kapsamında Kadıköy Yeldeğirmeni'nde bina duvarları devasa boyutlarda tuvallere dönüşüyor.
Kadıköy Belediyesi desteği ile 3. Yılına giren Mural-İst festivali ilk etabı kapsamında düzenlenen duvar boyama çalışmasında Türkiye Polonya ilişkilerinin 600. Yılı çerçevesinde Polonya'dan Türkiye'ye gelen sanatçılar, M-CITY, Chazme 718 ve Sepe kendilerine özgü stilleri ile Yeldeğirmeni Talimhane Sokak'ta daha öncesinden seçilen duvarları kendi tasarımları ile birer tabloya dönüştürüyor.
Kadıköy Yeldeğirmeni'nde yapılan ve büyük ilgi gören duvar boyamaları (Mural sanatı), birbirinden ilginç desenleriyle kullanılmayan duvarlara hayat verirken, dünya çapında duvar boyama sanatının hatırı sayılır çalışmalarını ortaya koyuyor.

Dünyaca ünlü Polonyalı duvar boyama sanatçılarının kendi tasarımlarının sergileneceği Mural-İst Yeldeğirmeni bina duvarlarına ayrı bir zenginlik katacak. 2 binanın dış cephe duvarlarının boyanacağı festivalde, Polonyalı sanatçılar tamamen kendilerine özgü çalışmaları tüm İstanbulluların beğenisine sunuyor.


Yeldeğirmeni’ne çizmiş olduğun grafitinin arkasında bir hikaye var mı?

Dome- Aslında baktığın ilk andan itibaren bir mesaj veriyor bence. Hikayesi, sana ait olan her şeyi alıp, yeni bir hayata yelken açmak ile ilgili. Kötü olan şeyleri arkada bırakıp, yeni bir şeye başlamak… Fakat bu çizimde anlatmak istediğim zihinsel bir durum, yani materyal şeylerden ötede.
Fikirlerim;
Ben en çok Dome adlı sanatçının eserini beğendim.Daha çok kendimden bir şeyler bulduğum için olabilir.Eseri hakkında yukarıda belirttiğim sözleri sarfettiğini gördüğümde ise tıpkı benim o eseri gördüğümde hissettiğim şeyler olduğunu fark edip tekrar etkilendim ve duygularını anlatış biçimin sağlam olduğuna bir kez daha karar verdim. Normalde İstanbul’da  ve çoğu ülkede sokaklara (sanat adına dahi olsa) izin çizim yapmak yasak. Fakat ben bu işin çekiciliğinde biraz da illegal oluşunun katkısı olduğunu düşünüyorum.Ben İstanbul’da büyüyen bir çocuk oldum ve hiphop kültürünü yakınen yaşadım yıllar boyunca.Bu kültürün içinde grafiti, writerlık, tag atma kültürü olduğu için ben ve aerkadaşlarımda bu deneyimi illegal yollardan çok kez denedik.Bu konuda gerçekten yetenekli arkadaşlarım var.Kimisi nadir yapılan festivallerde, kimisi grafik,animasyon gibi alanlarda ilerleme kaydetti fakat ülkemizde sokak kültürünün yaşaması ve yücelmesi için daha çok yol katedilmesi gerektiğini düşünüyorum.
İstanbul’da birkaç kez Moast Fest düzenlendi.Burada geneli yerli olmak üzere bir sürü grafiti sanatçısı eserlerini legal şekilde sergiledi.Son yıllarda grafiti özel binaların dış cephesinde, bazı kafe barların iç dekorasyonunda veya özel organizasyonlarda bir çok defa çeşitli amaçlarla kullanılmaya başlandı.Bu legal kullanımlar ülkemizde sokak sanatı adına ilerleme kaydettiğimizin göstergesidir.Fakat ben yine de tekrar söylüyorum, bu işin güzelliği illegal olmasındaki heyecanda yatıyor.Grafiti kendini topluma, her türlü insana, farklı biçimlerle ve kendine has anlatma şeklidir.Bir isyan, bir yakarış, bir sorunu gözlere sokma eylemidir.Her şeyden önce bana göre bir sanattır.Bu arada hâlâ bilmeyenler için  bir kaç yıl öncesinde yapılan bir çalışmadan bahsetmeden geçemeyeceğim.İstanbul’da Taksim, Eminönü, Kadıköy, Galata, Karaköy, Cihangir civarlarında mutlaka sarı yumruk figürleri dikkatinizi çekmiştir.Bu yumruklar ve ardındaki grafitiler Kripoe ve arkadaşlarının eseridir.1up! adlı tagleri, mantar resimlerini ve sarı yumrukları gördüğünüz yerlerde bu grubun grafitilerini de göreceksiniz.Çoğu belediye veya esnaf tarafından temizlenmiş olsa da.. Bu 1up konsepti bir çok ülkede gerçekleştirilmiş ve hepsini videoya çekip güzel bir belgesel hazırlamışlar.Önceden internette bölüm bölüm mevcuttu fakat şimdilerde bazıları kaldırılmış.Bu belgeselleri izleyerek ülkelerdeki sokak sanatı legalitesi ve illegalitesi, sokak sanatına halkın bakış açısı bakımından bir çok bilgiye sahip olabilirsiniz..Sanat her zaman kendini ifade etmenin en güzel ve zararsız yoludur.                                    Mehtap DOĞAN

Kış Bakışı

  Yine tuhaf bir gündü.Bütün günler tuhaf bence çünkü.Kar yağmış, yağmur yağmış, sulu kar yağmıştı.Ne yağacağını şaşırmıştı adeta.Kola içilmiş, çay içilmiş, bira içilmiş, tekrar çay içiliyordu.Çünkü çay içilirdi bizim memleketimizde.Canın sıkılır çay içersin, yapacak bir şey bulamayıp çay içersin, birinden ayrılacaksan oturur bir çay içersin (içer gibi yaparsın), biriyle çıkmaya başlayacaksan oturur bir çay içersin, yürümekten yorulup oturur bir çay içersin, otobüs beklerken bir çay içersin, misafirlikte çay içersin, kahvaltıda zaten garanti çay içersin, bi kafede oturmak istersin her şey pahalıdır, oturmaya bahane olsun diye çay içersin. Neyse.. 
 Yine çay içiliyordu.Sigara çay keyfi.Uzun uzun dikdörtgen paketli yeni moda toz şekerlerden aldı, hunharca, hiç acımadan döktü üçünü aynı anda bardağa.Yenmiş tırnaklarının çevresi soğuktan morarmıştı.Sigaraya zam geldiği için kaçak sigara içiyordu ama o gün eski sigarasından almıştı bir fakir cesaretiyle.Hiç bir şeyi yoktu.50 lirası, gereksiz fiyattaki giysileri, ödünç eski bir telefonu, uzun zamandır çıktığı hatundan birikmiş bir sürü ıvır zıvır hediyecikler işte.Bunlar vardı.Ama yetmezdi.Sürekli kalacağı bir yeri, bunun için bir işi, yaşamını sürdürmesi ve borçları için parası,bu hayatta tatmin olması için çok parası olmalıydı.Ama yoktu işte.Aşk karın doyurmuyordu bazıları için.Belki de herkes için.Ama aşkın yoğunluğuna göre bunu görme ihtimalimiz düşüyordu.
Sigarasını yaktı.Karşısında oturan uzaklara bakan kıza -noldu? dedi. -yok bişey..
Öyleyse neden uzaklara dalıyordu ki.Vardı bişey.Ama konuşularak düzeltilemezdi bazı şeyler.Çok severek, çok sevişerek de.. Bazen susmak gerekirdi.Gözgöze geldiler.Kızın başı döndü.Aşk baş döndürür, kırbaçlar, düşündürürdü.. O halde sigara aşktı.Alkol aşktı.Dibine vurunca sevişmenin.. Bütün acılar unutuluyordu bir kaç saatliğine.Orgazm sonrası gerçek hayatlar hep müthiş bir film bittikten sonra gerçek ve götü boklu dünyaya dönüşümüze benziyordu.Film bitince de acıkıyordun, sevişince de.. Aşk karın doyurmuyordu.Ama dünyanın en güçlü, en gerekli aperatifiydi.Notaları boğazı düğümlüyordu.Ruhun gıdasıydı.Müzik gibi..


11 Ocak 2015 Pazar

Bir işle uğraşıyorum. Bu bir sanat eseri mi bilmiyorum.Ama bir eser bir emek bir birikmişlik.

  Her çocuğun hayatta yaşadığı travmatik olaylar bilinçaltını etkileyebiliyor.Ama her çocuğun farklı boyutlarda oluyor bu değerler.Farklı güçlerde.Benim ise yaşanmışlıklarım bu günkü karakterimi yaratmamda tabi ki de büyük rol oynadı.Bir şeyleri biriktirmek, biriktirdiklerime zaman zaman dönüp bakmak; acaba beni yalnızca geçmişse götüren birer anı mı yoksa bir şeyleri kaybetme korkum mu veya başkalarının hatırlamak bile istemediği kötü anıların benim inadına üzerine gitmem mi? Bunları sorgularken bu eserde biriktirdiğim ve kullandığım en önemli madde kan oldu.Bu hem kana olan tuhaf ilgimi, hem de arkadaşlarımı da biriktirdiğim düşüncesini sergilemiş olacaktı.Evet hem benim hem de arkadaşlarımın kanı var bu eser üzerinde.Hem kötü alışkanlıklarım (başkalarına göre), hem müzik anlayışım, hem seyehat anılarım hem kanım, dostlarımın kanı, hem aldatılma hikayeleri, hem parçalanmış bir ailenin etkileri, hem de aslında her şeye rağmen sevdiğim bir geçmiş.İyisiyle ve kötüsüyle kabullendiğim, beni ben yapan birikimlerim, hayatımın çeyreği belki de.Belki de geri kalan üç çeyreğine olan selamı..Bu benim isyanım..Bu BENİM.



Benim için hiç düşünmeden kanını veren Sena TUNÇ ve Bilge POLAT'a
Kanımızı alan Ramazan VAROL'a sonsuz TEŞEKKÜRLER..